Bir damla düşer toprağa bak hâresi güldür
Pervâne döner harda fakat, çâresi güldür!
Bülbül, sana yâr olmak için nârlara düştü
Dâim yakışan hep sana, bir kırmızı güldür.
Dünyâ ki harâp olsa yeter gûl-i Muhammed (s.a.v)
Billûr dudağından dökülen her sözü güldür.
Kim derse eğer, nerde alâmet bize O’ndan?
Baksın hele dünyâya da her gördüğü güldür.
Hem kan tükürenlerle zaman kardeş olunca
Şâhid sana, ardında bu çöl kumları güldür.
Sensiz bu mekânlar karadır, darmadağındır
Dünyâdaki tüm renklerin en kutsalı güldür.
Aşk sende bulur kendini, yurdun ki gülistân
Âlemleri aydınlatacak gözyaşı güldür.
Ey gül! Yok olur yokluk eğer sen var olunca
Cân buldu cihân, âb-ı hayât varlığı güldür.
Taştan taşa çarpıp su, gülistâna akar hep,
Fermân tanımaz kalplere, aşk âteşi güldür.
Sen, yağmur olup sîneye şefkat bırakırsın,
Aşk bahçesinin sâhibi sen, sunduğu güldür.
Çağlar kapanır gitme, kıyâmet kapımızda
Ey yâr! Gidişin gurbet olur, vuslatı güldür.
Ardında hüzünler bırakıp gitme efendim
Efsûn mu değil, bizde karanlık sızı güldür.
Güller küle râm oldu firâkınla, bizi güldür
Bu âteş-i aşkın, gece yıldızları güldür.
Gül yüzlüyü yazmakla biter sancılı günler
Sevdâların en kutsalı kalplerdeki güldür.
Tarife ne hacet gülü, meydanda bütün gün
İnsanlığı kurtarmak için sunduğu güldür.