Dilbilimin dallarından biri. Anlambilim (semantik) doğal diller­deki anlam evrenini inceler (doğal diller dışındaki anlamlı dizgelerle il­gilenen bilim dalma da göstergebilim semiyoloji,semiyotik denir). Ku­ramsal olarak,bir dilde anlamla ilgili her şey anlambilimin alanına girer; bu anlamlar,dilbilgisel düzeneklerin (biçimbilim, söztdizim} ya da sözlüğün ürettiği anlamlar olabilir. Bununla birlikte, anlambilim araştırmaları her zaman sözcüklerin anlamına yönelik olmuştur. Anlam açısından sözcük ilk birimdir. Bu nedenle, an­lambilim sözlükbilime (dilbilimin söz­cükleri inceleyen dalı [leksikoloji]) sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Anlam, gerçekten dilin temel öğesidir. İn­sanlar bir anlam iletmek, bir anlam aktarmak için konuşur; dilyetisi her zaman "düşünceler "i aktarmaya yarayan bir araç olarak görülmüş­tür. Anlam, dilyetisindeki hem en dolaysız, hem de kavranılması en güç öğedir. Her doğal konuşucu için anlam apaçıktır ama, bu konu­şucu anlamı tanımlayamaz.
KÖKENBİLİMİN KURULUŞU
Sözcüklerin anlamıyla düzenli bir biçimde ilk olarak Eski Yunanlılar ilgilendiler. İlk felsefeciler, akıl yü­rütmede kullanılan terimlerin anlam açısından kesin biçimde tanımlana-bilmesini istiyorlardı. Bu kaygı, kökenbilimin (etimoloji) kurulmasına yol açtı. Kökenbilim, sözcüklerin ilk biçimlerini (kökenlerini) araştıran bir bilim dalıydı; yalnızca bu ilk bi­çimlerin, ilk anlamı, yani gerçek an­lamı ortaya çıkaracağına inanılıyordu. Ne var ki, incelemeler uygulama açısından Yakınçağ'a kadar hep bu aşamada kaldı. Dilyetisinin anlam­sal yapıları üstüne bazı varsayımlar ileri sürülmüştü (bu varsayımları, "eşanlamlı", "çok anlamlı", "söz­cük ailesi" gibi kavramların kulla­nıldığı geleneksel öğretimde üstü kapalı bir biçimde buluruz); ama dü­zenlenmiş hiçbir kuram yoktu.
SÖZCÜKLERİN ANLAMLARININ DEĞİŞMESİ
XIX. yy'm başlarında, dillerin za­man içindeki evrimini inceleyentarihsel dilbilimin gelişmesiyle, söz­cüklerin anlamlarının da dilin tarihi boyunca değiştiği görüldü. Bunun üstüne söz konusu değişiklikler incelenmeye başlandı. Bu konudaki ilk girişim 1830 yılma doğru Alman dil bilgini Leisi tarafından gerçekleş­tirildi. Onu, Viedes mots (Sözcükle­rin Yaşamı) adlı yapıtıyla Darmesteter izledi. Ama, Darmesteter'in savları, Darwin'in doğal ayıklanma konusundaki görüşlerinin dilbilime uygulanmasıyla, özünden saptırıldı. Daha sonra Michel Breal, sözcükle­rin anlamının bilimsel olarak ince­lenmesiyle ilgili temel ilkeleri ortaya attı. Essai de semantique (Anlambi­lim Denemesi; 1897) adlı yapıtı, ilgi çekici kuramsal görüşler içermesine karşın, temelde tarihsel çözümle­meye dayanıyor, sözcüklerin niçin ve nasıl anlam değiştirdikleri araştı­rılıyordu. Breal,. tarihsel anlam kay­malarının nedenlerini incelerken, toplumsal değişiklikleri (kurumların değişmesi, kullanılan bir sözcüğün, bir toplum tabakasından öbürüne geçmesi) yabancı dillerden yapılan aktarmaları, bir nesneyi doğrudan adlandırmayı yasaklayan tabuların ortaya çıkmasını, anlatımsallığın araştırılmasını, yanlış kökenlemeyi, vb. etmenleri saptadı.Aynı zamanda anlam değişmelerini türlerine göre sınıflandırmayı denedi: Anlamın özelleşmesi (sözgelimi, la tince necare "öldürmek" sözcüğü, fransızcada noyer "boğmak" sözcüğünü ver­miştir); anlamın genelleşmesi (söz­gelimi, latince mansione "bir yolcu­luk sırasında durulan yer" sözcüğü, fransızca da maison "ev" sözcüğünü vermiştir); anlam kayması (sözgeli­mi latince coxa "kalça" sözcüğü, fransızcada cuisse "uyluk", "but" sözcüğünü vermiştir). Dilbilimde yapılması gerekli olan bu inceleme türü, sonradan Meillet (Linguistique historique et linguistique generale [Tarihsel ve Genel Dilbilim]) daha sonra da "artsüremli anlambilim" adı altında, Trier, Baldinger, Coseriu ve Ullmann tarafından geliştiril­di.Anlam değişmesinden söz etmek bir ölçüde kolaysa da (latince necare "öldürmek" sözcüğüyle, bundan türemiş fransızca noyer "boğmak" sözcüğü arasındaki ayrılığı herkes kabul eder), anlamın kendisinden söz etmek zordur. Oysa, tarihsel gö­rüş açısından uzaklaşıldığında ve dil belli bir andaki bir dizge (eşsüremli görüş) olarak ele alındığında, kesin­likle anlamdan söz etmek gerekir.
GÖSTERGENİN NEDENSİZLİĞİ
Dilin eşsüremli açıdan incelenmesi­ni ilk olarak öneren Ferdinand de Saussure (Genel Dilbilim Dersleri [Cours de linguistique generale]), aynı zamanda sözcüğün anlamının tanımlanması konusunda ortaya çı­kan sorunları da ele alan ilk dilbi­limcidir. Saussure'ün dilbilim ala­nındaki başlıca başarılarından biri, göstergenin nedensizliği ilkesini or­taya atmasıdır: Saussure, gösterge­nin, adlandırdığı gerçekten bağım­sız olduğunu kanıtlayarak, bu ilke­nin çağdaş dilbilimde yerleşmesini sağlamıştır. Söz konusu ilkenin ka­nıtı, aynı gerçeğin (sözgelimi bir kedi) çeşitli dillerde bütünüyle deği­şik sözcüklerle belirtilmesidir. Saus­sure göstergenin nedensizliğini ka­nıtlamakla, göstergenin bütünüyle dil içinde incelenebilecek katışıksız bir dilsel kendilik olduğunu göster­miştir. Göstergenin içinde gösteren (sözcüğün işitimsel ya da görüntüsel imgesi) ile gösterileni ("gösterenin gönderme yaptığı şey", bir başka deyişle anlamı) ayırt eden de gene Saussure'dür.
ANLAM ÜÇGENİ
Saussure'ün dilbilim alanındaki bu­luşlarının ana çizgileri bir çizimle özetlenebilir. Ogden ve Richards'ın (The meaning of meaning [Anlamın Anlamı]) çizdikleri "anlam üçgeni" bunun kanıtlarından biridir. Söz konusu üçgende, bir yandan gönderge (belirtilen nesne) ile gösteri­len arasında (sözgelimi, masa nes­nesi ile "masa" kavramı arasında), bir yandan da gösterilen ile göste­ren arasında (sözgelimi, "masa" kavramı ile [masa) ses biçimi arasında) dolaysız bir ilişki vardır. Ama, gösteren ile gönderge arasın­da, kesik kesik çizgilerle belirtilen dolaylı bir ilişki söz konusudur.
YAPISAL ANLAMBİLİM
1960 yıllarında sesbilim alanındaki yapısal çözümleme yöntemini örnek alan dilbilimciler,yapısal anlambilim diye adlandırılan çalışmaları baş­lattılar. Sesbilimciler, bir dildeki anlatım düzleminin (gösteren düzle­mi) ayırıcı özelliklerden oluştuğunu kanıtlamışlardı. Anlam boyutuna yönelen araştırmacılar da, anlatım düzlemine koşut olarak, içerik düzleminin (gösterilen düzlemi) de ayırıcı anlam özellikleri taşıdığıı ileri sürdüler ve dildeki sözlüksel birimleri [sözlükbirim] en küçük anlamlı birimlere (anlambirimcil ayrıştırmaya giriştiler. Bu yaklaşın benimseyen kuramcılar arasında özellikle Weinreich, Pottier, Gre mas (Semantique structurale [Yapısal Anlambilim], 1966), Apresyan Katz ve Fodor sayılabilir. Yapısal anlambilim çalışmaları, anlambilimin yöntem açısından en verimli aşamasını oluşturur. Söz konusu yöntem, özellikle Greimas'ın çevresinde gelişen araştırmalarla, göstergebilim kuramının doğmasına ye açmıştır.
TÜRKÇEYE YÖNELİK ÇALIŞMALA
Türk diline yönelik anlambilim çalışmaları 1970 yıllarından sonra yayınlanmaya başlamıştır. Bu konuda özellikle D. Aksan'ın Anlambilimi ve Türk Anlambilimi (1971) adlı eserleri örnek gösterilebilir.